Bahar, geciken mahçup yüzüyle, artık doğaya egemenliğinin haberini veriyor...
Yağmurlar artık yok. Ama yine de yağmur yüklü bir kaç bulut asılı mavi gökyüzünde. Yağsa mı iyi, yağmasa mı karar verememiş bir türlü...
Yağmurun, Nisan Yağmuru’nun izleri hala duruyor sokaklarımızda.
Köşebaşlarında yosun tutmuş ıslak damlaları...
Yağmurlar hep olacak...
Pencereler de...
Ve biz, hepimiz, kendi penceremizden seyretmekteyiz dünyayı. O pencere de; gönül penceresi!...
Ama son zamanlarda, kendi çiviledigimiz penceremiz önünde durmaktan korkarak, yaşamı başka pencerelerde arayarak, kaçamak bakışlar fırlatılıyor dünyaya!
Şimdi bir başka arayış var kapılarda, bir başka bekleyiş pencerelerde...
Pencereler, baharı bekliyor, açılmak için dışarıdaki yaşama.
Kiminin pencereleri yorgunluğa açılır, kimilerininki de yeni umutlara...
Zaman, ekili darı tarlası...
Çekirgeler hücumda...
Su küskün, su hüzün içinde...
Camlarda, yağmur damlaları yerine, iyiden iyiye varlığını hissettiren güneşin yürekleri de ısıtan parıltısı, sarı ışık damlaları yansıyor. Gelen günlerle birlikte, yeni umutları da yansıtacak o damlalar...
Gelen günlere, baharın da etkisiyle, ister istemez en iyi dileklerimizi, özlemlerimizi ve umutlarımızı da yükleriz elimizde olmadan. Gelen günlerin sanki bizim onlara yüklediğimiz bu anlamlardan bir haberi varmış gibi!..
Ama ne yapalım? Ayakta kalan bir tek umut oluyor her zaman!
Geçen günler ve yaşanmışlıklarla çogalarak beslenen geçmiş, canımızı pek acıttı!
Gökten her gün acı yağıyor sanki, yağmur yerine!...
İnsanlarımız gelen günlere havale etti özlem ve, umutlarını.
Pencereleri önlerindeki sabırsız bekleyişlerle...
Ve gelen günlerse, bilinmezliğin sisi ile örtülü...
Pencereler hep olacak...
Umutlar tükenmeyecek...
Zaman canımızı acıtmaya devam etse de, gökten her gün acı yağsa da, insan yüreğinin icat ettiği bir mucizedir umut! Yüreklerin en ölümsüz, en barışçıl eylemi!
Ya bir de umut olmasa?...