Göçebe kuşlar, özlemlerini kanatlarına yükleyip bir yazı daha arkalarında bırakıp gittiler.Yaratılışlarının öyküsü bu…
Bahar çiçekleri kurumuş, bahçeler solmuş!
Kapılarımızda bir terkedilmişlik, pencerelerimizde bir parça hüzün kaldı. Parmak uçlarımızda ise, yaşayan çiçeklere dokunabilmenin tarifsiz tadı…
Göğün masmavi kucağı, bembeyaz, sevdalı bulutlarla deli-divane…
Toprağın suya olan özleminin de bir sembolü gökteki bulutlar…
Aklımızda “çadırkent”ler!
Her yağmur sonrası “çamurkent”e dönüşürler!…
Aylardan Eylül…
Eylül’ü yarıladık bile.
Ama sonbaharın başı mı, ortası mı belli değil.
İnsanlar, yeni mevsime çoktan hazırlandı bile.
Acıların bile umutla harmanlandığı bir mevsim sonbahar!
Bu yüzden hiç eksilmiyor umut!
Yokluğu ise, sanki bir çıban!
Gün grileşmiş ve bir günü daha geceye devretmeye hazırlanıyoruz.
Horozköy’den kalkan tren, şimdi Turgutlu’ya varmak üzeredir…
Bulvar kalabalık yine bu saatlerde.
Yaşlı piyangocu yine her zamanki köşesinde almış yerini.
Yuvarlak tablasının üstünde minik el radyosu eski bir şarkıyı yankılandırıyor:
“Şarkılardan fal tuttum…”
Acil servis yaşamlarda, piyango bileti sanki reçete niyetine!
Nimet Abla gişelerinde milyarlık umut!
Sloganı ise, baştan çıkarıcı bir vaad:
“Size de çıkabilir!”