Eylül’ü sonlamak üzereyiz.
Bugün 25’i ve son haftası içindeyiz Eylül’ün.
Anlamıysa; doğa tam da mevsim değişikliğine gebe şu günlerde, birileri dünyamızın dengelerini değiştirmeye çalisirken...
Hep öyledir ya, her Eylül’le birlikte başlar doğanın hüznü, sararıp kuruyan ve dallara veda eden yaprakların dökülüşüyle birlikte... Artık bundan böyle, gazelleşmiş yaprakların tanıklığında, hüzün mevsimi sonbahar kapımızı çalacak. Belki erken gelen, utangaç bir yağmurdan alacağız haberini yeni mevsimin...
Göçmen kuşların telaşlı kanat çirpislari eşliğinde bir yaz daha çekip gidiyor hayatımızdan. Gerçi göçmen kuşlar terkedeli çok oldu buraları, pencerelerimizde bir terkedilmişlik, bahçelerimizde bir sessizlik ve gökyüzünde kocaman bir boşluk bıraktılar.
Bütün yaz, göçmen kuşların korsan gösterlerine kucak açmıştı göğün mavi yatağı.
Şimdiyse, demir kanatlı vahşi kartalların, şahinlerin gökteki gösterilerini izlemeye hazırlanıyoruz!...
Bekliyoruz!...
Göçmen kuşlar bizi biraz da kendi hüzünlerimiz ve dertlerimizle de başbaşa bırakıp gittiler, başka diyarlarda yuva ve umut aramaya... Ama yalnız değiliz yine de. Kışla birlikte gelen kuşsuz mevsime inat, hüznümüzün tatlı ortakları ve de tanıkları olacak yine de. Sokak kedileri... Ve bir de serçeler... Sokak kedileri, karanlık gecelerin yemyeşil gözlü birer iz nöbetçisi gibi çöp bidonları çevresinde iskan kurarken, serçeler de soğuk kış günlerinde balkonlarımızın, pencerelerimizin davetsiz misafiri... İyi ki onlar uymuyor göçmen kuşlara!
Çocukluğumda, serçelerden başka, balkon ve pencerelere konan güvercinlerin de ekmek kırıntılarıyla beslendiğini görürdüm. Camların ardında sabırla ve garip garip bekleşirdi bu sevap yüklü kuşlar...
Tarih boyunca hep barışın sembolü olarak biliriz o kuşları.
O güvercinler ki, en çok da cami avlularında doldurdular gursaklarını.
Cami güvercinleri, bu yüzden hemen ayırdedilirdi diğerlerinden.
Besili ve ürkmeyen türden...
Ama onların gursaklarını dolduracak kırıntıyı düşünmek bile büyük mesele şu günlerde.
Herkes kendi derdinde.
Yoksulluk, artık onlara atılacak kırıntıyı bile kıskanılır hale getirdi !...
Ve hayatımızdan güvercinler eksildikçe, geride kalıyor barış!
Göklerde, ha bugün ha yarın demir kartallar ve şahinler alacak yerlerini.
Bekliyoruz!...
Zaten cami güvercinleri de epey bir zamandır eksilmişti hayatımızdan, camilerde siyaset yapılmaya başlandığından beri! Güvercinlerin gursaklarını doldurdukları cami avluları, az gösteriye sahne olmadı bizde de! Güvercinlere hak vermemek elde mi?
Neyse ki, güvercinler eksilse de hayatımızdan, biz barıştan umudumuzu kesmedik hala!...
Nedeni, bir kaç güvercinseverin, çatida özenle beslediği güvercinlerini uçurup da gökyüzündeki nefis gösterilerini bize izletme fırsatı sunması değil!
Kahretsin! Biz asıl insanlıktan umudumuzu kesemiyoruz bir türlü!..
Sevgi ve dostluk, bugünlerde boyumuzu aşan bir boyut olduğu halde!
İstiyoruz ki; bayramlar eskisi gibi olsun yine.
Kimse evinin kapısını acaba kim çalacak ya da çalan olacak mı diye beklemesin.
Ve kapısını açmaktan da kimse pişman olmasın!...
Biz de bazen ne çok şey istiyoruz, değil mi?
Ama barışı kim bozdu sahiden?