Yaşamın sarnıcından su gibi akıp gidiyor zaman.
Doğanın sarışın hüznü sonbahardan kurtulup, soğuk günlerin, yağmurun, rüzgarın ve karın kollarına düşmeye hazırlanıyor mevsim.
Güneşin en kaprisli mevsimine doğru bir yolculuk bu: Karakış!
Ya da eskilerin deyimiyle zemheri...
Zaman, artık kışın soğuk günleriyle randevusunu gösteriyor doğayla.
Güneş, sanki demirparmaklıklar ardındaymış gibi kaçamak bakışlar atacak hayatımıza.
Yaşamsa, şu günlerde sancılı bir zamanı yüklenme telaşında.
Her başlayan gün, sanki omuzlarında sızılı bir yorgun akşamı da taşır gibi.
Günler o denli kısalıyor yani...
Ama özlemlerimiz hep aynı duruyor.
Güneşli, güzel günlere dair.
Bu yüzden sokakları dudaklarımda bir ıslıkla adımladım bugün evden çıkar çıkmaz:
"Güzel günler göreceğiz çocuklar / güneşli güzel günler..."
Öyle ya; umut hiç eksilmez ki yüreklerden.
Yüreklerin en ölümsüz direnişi ve eylemidir umut!
En anlamlısı... En barışçılı belki de...
Evet, özlemler hep var.
Ve özlemlerin adeta birbiriyle yarıştığı bir mevsim gibidir karakış.
Sisler ve kara bulutlar kaplamışken her yanı, güneşli günler ve o yoğun maviliğe özlem hiç bitmez, adeta köşe kapmaca oynanır güneşle... Bir tutam ışığa ve maviye olan özlem, sanki bir tutku olur, güneşin bulutlarla olan oyununu ve gökyüzünü izlerken.
Sanki bir deniz gibidir bazen gökyüzü.
Pamuk gibi bembeyaz bir kaç bulut, bir köpük gibi gökyüzünde yüzercesine kayarken...
Ya da selam dolu incecik bir rüzgarın önünde savrulup dururken...
O yağmur olup da, toprağa damlamaya sevdalı bulutlar...
Biliyorum, toprak da özledi bu kavuşmaya.
O da sevdalıdır yağmur yüklü bulutlara.
Çağların tanık olduğu bir sevda bu.
Su ile toprağın hiç bitmeyen kavuşma sevdası...
Artık değişmeye başladı toprağın nabız atışı da. Doğa, sarıdan alıp, giderek kahverengiye veriyor birinciliği bu yeni mevsime doğru.. Doğanın en çiçeksiz mevsimine doğru yol alırken günlerimiz...
Ama geçen gün duydum, bademler çiçek açmış! Pembe-beyaz donatmışlar çırılçıplak dalları çiçekleriyle. Hem de bu çiçeksiz mevsime inat. Ve sanki bir teselli gibi armağan diye kendini sunarcasına çiçekseverlere.
Tıpkı özlemlerimiz gibi, inadım inat açmayıp duran bir koza gibiyken umut, çiçeğe duruvermiş bademler!
Yüreklerdeki rüzgar dinmese, çiçek açıverse tüm umutlar!
O umut ki, hep aydınlığa ve ışığa dair.
Kavuşulamadıkça bitmeyen bir özlem...
Belki de bu yüzden, masmavi engin gökyüzü bana hep bir dinginlik, barış, özgürlük ve tüm bunların sonsuzluk duygularını çağrıştırır. Belki de bu yüzden insanlar bir tutam özgür havaya, barışa, umuda özlem duydukça, dalıp dalıp gökyüzünü seyrederler.
Öyle ya, gökyüzü herkesindir...