Yazarlığım konusunda ne denebilir bilemiyorum, ama şair olduğum iddiasında bulunamam. Şairane bir tavrım olduğu ve zaman zaman böyle bir duruş sergilediğim söylenmiştir bazen. Ama bense hâlâ şair olduğumu söylemekte nedense biraz çekinceliyim. Ressamlığım da vardır ayrıca.
Edebiyatçı, şair, ressam yanımı bugüne dek bazı dergi ve gazetelere yansıtarak, düşüncelerimi ve bu alandaki üretkenliğimi düşünsel ve sanatsal boyutta paylaşıma, bu nitelikte bir çeşit alış verişe sunmaya çalıştım. Şimdi de bu site ile birlikte paylaşıyorum...
Merak edenler için söyleyeyim. Makale türünden eleştirel yazılarımda olsun, edebi nitelikteki yazılarımda olsun, temel dayanağım ve hareket noktam ile vermeye çalıştığım mesaj, daima genel doğrular ve evrensel değerler oluyor.
Bu iyi mi kötü mü herkese göre değişir, ama iş genel doğrular çerçevesinde bir yaklaşım ortaya koymaya geldiğinde ve makale eleştiri çerçevesinde anlam taşıdığında, alınan tepkiler daima değişir. Yani evrensel değerleri kendinize kılavuz alıp, herhangi bir durum ya da olgu üzerinde genel doğruları ortaya koyarak yazarsanız, mutlaka birileri kalkıp üstüne alınabilir.
Bugüne kadar da hep böyle oldu...
Ama bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok. Söyleyebileceğim tek şey; genel doğru veya yaşamda var olması gereken değer diye ortaya koyduğum tezlerin yanlış olup olmadığı yönünde bir tartışma yapılabileceği.
Düşünce özgürlüğünü savunan bir insanım ve herkesin aynı şekilde düşünmek zorunda olmadığını, yaşamda herkesin farklı değerlerle bir arada yaşadığını da biliyorum. Bu nedenle benim tezim yanında anti-tezi de bilmek isterim. Bir konu hakkında ancak tez ve anti-tez buluşmasıyla senteze varılabileceğine inanıyorum. Senteze varılmasını engelleyen tek olgunun ise, sadece ön yargılar olduğunu savunuyorum. Toplumun bu denli paramparça oluşu, bir konu etrafında tek bir yumruk gibi birleşememesi, farklı değerlere sahip oluşu ve farklı değer yargılarına sahip kitlelerin aynı topraklar üzerinde birbirleriyle ölümüne varan çatışma içine girmesini de işte bu önyargılara dayandırıyorum.
Bana göre, yaşamdaki herşey sadece bir değerler çatışmasıdır özünde...
Benim öğretmenim de hayat oldu.
Yaşamınızı yeryüzünün en büyük kitaplığında da geçirseniz, dünyanın bütün kitaplarını da okusanız, yine de öğrenmeniz gereken hala pek çok şey olduğunu görürsünüz. Hayat durağan değildir çünkü. Bu nedenle diyebilirim ki; en iyi öğretmen, hayatın kendisidir. Ama hayatın iyi bir öğrencisi olmak da önemli...
Bir de insanı iyi anlamak ve tanıyabilmek gerekir. Her insanda öğrenilebilecek bir şey mutlaka bulunur. Hiç kimse, "herşeyin en iyisini ve en doğrusunu bir tek ben bilirim" gibi hastalıklı bir kibirin pençesine düşmemeli. Unutulmamalı ki, o kitapları yazan da, hayatı şekillendiren ve ona yön veren de yine insanın kendisidir.