“Tarih mi kahramanları yaratır, yoksa kahramanlar mı tarih yaratır” sorusuna benim yanıtım, her zaman “tarih kahramanlar yaratır, kahramanlarsa tarihe yeni bir sayfa ilave eder” şeklindedir. Bu Nasrettin Hoca için da aynen geçerli.
Nasrettin Hoca karakterini yaratan, Anadolu’nun o gün yaşadığı tarihi koşullardır.
Nasrettin Hoca zeki, nükteci, hazır cevap ve yerine göre kendisini saf göstermeyi ve nabza göre şerbet vermeyi de bilen bir davranışın da sembolüdür. Bu yüzden de tarih boyunca Anadolu insanının, halkın ta kendisi olmuştur. Ama inleyen ve baskı altında da olan bir halkın...
Nasrettin Hoca, tarih boyunca ezilen halktır
Bazı kaynaklar der ki; baskı altında yaşayan halk, tepkilerini dışa vurabilmek için Nasrettin Hoca’nın şöhretini kullanmış, ondan bambaşka bir insan tipi yaratıp kendine mal etmiş, kendi sözlerini onun ağzından söylemiş. Sonuçta halk onu öyle sevip bağrına basmış ki; zaman zaman onun dilinden olaylar icat etmiş ve “Nasrettin Hoca bir gün...” diye başlayan yeni yeni fıkralar da üretmiş.
Çoğumuzun asıl dikkatini çeken ve Nasrettin Hoca ile ilgili bize en çok çarpıcı gelen ayrıntı, onun son derece keskin zekasıdır. Zaten fıkraları da onun tek öğretisi olduğundan, bu fıkralardaki her ayrıntı Nasrettin Hoca’nın sadece nüktedan kişiliğini değil, o son derece keskin ve çoğu kişiyi hayrete düşüren zekâsını yansıtır. Öylesine güçlü ve bin yıla yaklaşık bir zamandır hala ölümsüz olan (ve asla da ölmeyecek olan) böylesi bir mizah yeteneği ve zenginliği, ancak bir insanın o keskin zekâsının ürünü olabilir.
Ancak, yine de bugün bilinen pek çok fıkra, Nasrettin Hoca’nın kendisine ait olan fıkralardan değildir. Denilebilir ki, bugün bilinen Nasrettin Hoca fıkralarından pek çoğu Anadolu insanının kendisi tarafından üretilmiş ve Nasrettin Hoca’nın daha da efsaneleştirilmesine böylece destek olunmuştur. “Bizler Nasrettin Hoca’nın torunlarıyız” sözü de aslında bunu çağrıştırır ve bu gerçeği vurgular.
Dolayısıyla, Nasrettin Hoca, aslında halktır, Anadolu halkının ta kendisidir. Nasrettin Hoca; inleyen, acı çeken, ağlayan, gülen, alay eden, umut eden, ezilen, aldatılan, aşağılanan, hor görülen ve daima sömürülen halktır. Bu yüzden de Nasrettin Hoca fıkraları 1000 yıla yakın bir zamandır ölümsüzleşmiş ve halk Nasrettin Hoca’yı hep bu fıkralarla yaşatarak, hayata zaman zaman bu fıkralarla direnmiş, zaman zaman kendisine yapılan haksızlıklara bu fıkralarla gönderme yapmış, zaman zaman da hayatın içinde kendisinin yaptığı yanlışlar için yine bu fıkralarla kendisini iğnelemiştir. Tıpkı Nasrettin Hoca gibi Anadolu insanı kendi kendisiyle de dalga geçebilmiştir.
Anadolu insanı, zamanla “Nasrettin Hoca bir gün...” veya “Nasrettin Hoca demiş ki...” sözleriyle başlayan fıkralarla hayatı sorgulayan ve eleştiren “tepkiler” üretmiş ve Nasrettin Hoca’nın ağzından, Nasrettin Hoca’ya atfederek, onu daima yaşatmıştır. Kısacası, ortaçağdaki aydın tipleri arasında yer alan bir karakterdir Nasrettin Hoca. Ama, o bir halk aydını, bir halk filozofudur.
Ancak, Nasrettin Hoca’yı, yaşamda sergilediği davranış biçimi olarak değerlendirmek gerekirse, onu tanımlamak “hem karşısındaki güçten korkan ürkek bir aydın, hem de herşeye rağmen sözünü de esirgeyemeyen yürekli bir filozof” şeklinde olabilir. Bu tür karakterde biri, doğal olarak insanoğlunun yaşamdaki en güçlü silahlarından biri olan mizah yolunu seçer. Böylece karşısındaki güçle alay eder, onu küçümser, eleştirir. Ve böylece var olan bir haksızlık veya adaletsizliğe de başkaldırabilir.
Peki, bunca sevilen ve ölümsüz hale getirilen Nasrettin Hoca’nın tarihimizdeki asıl esprisi nedir? İşte bu sorunun yanıtı onun yaşadığı Anadolu’daki tarihsel süreç ile ilgili.
Nasrettin Hoca’nın fıkraları, onun tek öğretisidir. Onun fıkraları, bozuk düzene, adaletsizliğe, baskıya, yanlışlığa ve cehalete karşı birer eleştiri ve tepkiyi yansıtıyor. Hem de bu eleştiri ve tepki, insanoğlunun en güçlü sanatlarından biri olan mizah yoluyla yapıldığı için böylece ölümsüzleşebiliyor. Ve onun mizahı alaycıdır da. Karşısındaki gücü alaya alıp küçümser. Hem de eğlendiricidir.
Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Kısacası, baskı altında yaşayan halkın, tepkilerini zekice ve alaysı bir şekilde dışa vurmasının bir sembolüdür de Nasrettin Hoca.
Nasrettin Hoca'nın Akşehir'deki türbesi | Ankara Garı önünde Nasrettin Hoca heykeli |