Bir aşk, bir nikah ve bir söz
TURGUTLU’dan söz ederken kimi yazılarımda zaman zaman “vadedilmiş topraklar” veya “vadedilmiş yer” diye tanımladığım olmuştur. Bunun nedeni ise, yıllar önce Turgutlu’nun tarihi ile ilgili olarak yaptığım araştırma-incelemeler sırasında fark ettiğim çok anlamlı bir ayrıntı dolayısıyladır. “Vadedilmiş yer” deyiminin bir başka karşılığı “cennet” anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi cennet de vaat edilmiş bir yerdir.
Yöremiz toprağı da gerçekten tıpkı cennet diye tanımlanabilecek özellikte. Doğa, Manisa bölgesini ödüllendirmiş sanki. Yeşili en cömert biçimde sunarak, toprağı en bereketli toprak kılarak dünyanın en cennet köşelerinden, en bereketli topraklarından biri haline getirmiş yöremizi. Dünyanın 7 cennet bölgesinden biri olan Gediz Havzası’nın en önemli tarım bölgesi be ülkemizin de gözbebeği durumundaki Manisa ovasının en önemli, stratejik yerinde kurulu bulunan Turgutlu da işte bu özelliği nedeniyle tarihimiz içinde “vaat edilmiş bir yer” olma özelliği taşıyor. Bu konuyu yaptığım tarihi araştırmanın ışındaki gelişmelerle kısaca özetlemek istiyorum.
Öncelikle belirtmek istediğim ayrıntı, ilk Türk aşiretinin Turgutlu’ya yerleşmesinin nedeni; bir aşk hikayesi ve bir nikah olayına dayanmaktadır. Bu aşk hikayesi ise; Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’in Anadolu’da “bilginler bilgini” olarak da bilinen Şeyh Edebali’nin kızı Mal Hatun’a olan aşkıdır. Babası Ertuğrul Gazi’den sonra Kayı aşiretinin başına geçen Osman Bey, birkaç kez Mal Hatun’u istetse de, Osman Bey’in çok hırslı biri olduğunu bildiğinden Şeyh Edebali kızını ihmal edeceği korkusu ile Mal Hatun’u vermek istemez. Ancak bir süre sonra Osman Bey’in sevgisinin karşılıksız olmadığını, kızının da Osman Bey’e ilgisi olduğunu fark eden Şeyh Edebali, sonunda razı olur. Artık iş bir tek nikaha kalmıştır bu durumda.
O zamanlar bu tür soylu kimselerin nikahları herkes tarafından kıyılamazdı. Çünkü bu tür nikahların İslam geleneklerine ve kurallarına göre yapılması zorunluydu. Bu nedenle, bu tür soyluların nikahları ancak yine soylu kimseler tarafından ya da derin ve engin bilgileri olan bilge kimseler, şeyh ya da dervişler tarafından kıyılabilirdi. Dolayısıyla Osman Bey’in Mal Hatun ile nikahını da ancak böyle soylu ve bu özelliklere sahip, aynı zamanda da Şeyh Edebali’nin de yakın dostu (Bazı kaynaklara göre ise iyi bir müridi) olan Şeyh Turud kıyar.
Bunun karşılığında ise Osman Bey, Şeyh Turud’a, iki büyük hayali olduğunu, bunlardan en büyük hayali olan Mal Hatun’la nikahının kıyılmasına vesile olduğu için kendisini ödüllendirmek istediğini, ancak bu ödüllendirmenin ise ikinci büyük hayalinin de gerçekleşmesine bağlı olduğunu söyler. Osman Bey’in diğer büyük hayali başında bulunduğu Kayı aşiretinin büyüyüp güçlenerek bir devlet haline gelmesidir. Şeyh Turud’a ödül olarak verdiği söz ise “bir nehir ve yeşil bir vadi kenarında kendisi ve aşiretinin yerleşmesi için yer bağışlayacağı şeklinde” verdiği sözdür. Bu sözün anlamı henüz Anadolu’nun tam olarak Türkleşmediği, hala Bizans toprakları olduğu bir dönemde tabii ki çok büyüktür.
Ancak Osman Bey’in sözü yıllar sonra, Anadolu Birliği’nin sağlanması ve kurucusu olduğu Osmanlı Devleti’nin egemenliğini ilan etmesi sonucunda yerine gelebilir. Dolayısıyla Osman Bey’in ikinci büyük düşü de gerçekleşmiştir. Böylece, Karamanoğulları'nı büyük bir yenilgiye uğratarak Anadolu’da kesin egemenliğini ilan eden ve Anadolu Birliği'ni kuran Osmanlı Devleti’nin başında bulunan Sultan 2. Murat, Osmanlı Devletinin kurucusu ve manevi liderleri de olan büyük dedesi Osman Bey’in verilmiş olan sözünü bir devlet geleneği olarak yerine getirir ve 1442 yılında, Konya’da barınmakta olan Şeyh Turud aşiretinin o dönemki kuşaklarını Osmanlı Devleti’nin ilk vilayeti olma özelliği taşıyan ve bu yüzden de Şehzadeler Kenti olarak değerlendirilen Manisa yakınlarına, toprağının bereketi ile bilinen yöremize yerleştirir.
Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin bütün yerleştirmeleri ya sürgün yolu ile ya da zorla yaptırılan yerleştirmeler olduğu halde, Şeyh Turud aşiretine ise yukarıda aktardığım nedenler dolayısıyla özel bir önem gösterilmiş, bu yerleştirme hem bir sözün yerine getirilmesi, hem de bu anlamda bir ödüllendirme şeklinde gerçekleştirilmiştir. İşte bu yerleştirmenin taşıdığı anlam, ardında yatan nedenler ve verilen söz dolayısıyla, Turgutlu’dan söz ederken tarihi araştırmalarımda zaman zaman Turgutlu’dan “cennet” tanımlamasına da biraz gönderme yaparak “vadedilmiş topraklar” olarak bahsediyorum…