Salihli’nin düşmandan kurtuluşundan sonra, aynı gün, 6 Eylül günü Musacalı-Tepeköy yolu ile Sinirli köyüne ulaşan 1. Süvari Tümeni’nden alınan bir haberde, “Yunan Süvari tümeninin Turgutlu kasabasını kuşatarak halkın bir kısmını kılıçtan geçirdiği ve bir kısmını diri diri yaktığı, Yunanlıların bir kısmının da Turgutlu’dan trenle İzmir’e kaçmakta oldukları” belirtilmişti. 5. Süvari Tümeni de Turgutlu’ya kadar yaklaşmış ve geceyi geçirmek üzere Sinirli köyüne gelip burada konaklamıştı.
6 Eylül günü, Mustafa Kemal’in Ankara’daki Bakanlar Kurulu Başkanı (Başbakan) Rauf(Orbay) Bey’e Alaşehir’den çektiği şu telgraf da o günlerin anlamını yansıtması bakımından önemlidir:
“Ordularımız 26 Ağustos’tan beri bu güne kadar ara vermeksizin muharebe ve yürüyüş yapmış, bu süre içinde en kestirme yönde 300 kilometrelik mesafe katetmiş ve bütün zindeliği ile İzmir karşısında Saruhanlı-İncirli-Irlamaz Çayı hattına ulaşmıştır. Süvari kolordumuz Manisa üzerinden, Müstakil Süvari fırkamız torbalı üzerinden İzmir yönünde ilerlemektedir. Düşmanın ileri mevzileri zaptedildi. Taarruzumuz devam ediyor. Ben yarın (7 Eylül) Turgutlu üzerinden İzmir istikametine hareket edeceğim...”
Alaşehir’de bulunan Başkomutan Mustafa Kemal ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile karargahları, 7 Eylül Perşembe günü ise öncü birliklerin ardından İzmir’e doğru olan ilerleyişlerini sürdürmek için sabah saat 09.00’da Alaşehir’den ayrılarak, Salihli yönünde ilerlemeye başlamışlardı. Türk Ulusal Kurtuluş Ordusu, tüm zorluklara karşın batıya doğru büyük bir çabayla ilerleyişini sürdürüyordu...
Mustafa Kemal ve İsmet Paşa ile birlikte Başkomutanlık ve Batı Cephesi Komutanlığıkarargahları, 7 Eylül günü Salihli’ye ulaşmışlardı. Burada bir süre konaklayan Başkomutanlıkve Batı Cephesi karargahları daha, düşmanı en son sınıra kadar kovalamak için, İzmir’e doğru ilerleyişini sürdürmek yeniden hareket etti. Yunanlıların şehir önünde herhangi bir şekilde son bir saldırı yapmaları olasılığına karşı burada gerekli hazırlıklar yapılmıştı. Mustafa Kemal, kendisiyle doğrudan doğruya barış görüşmeleri için müzakere yapmak istediklerini bildiren taleplerine verdiği yanıtta, 9 Eylül günü kendileriyle Nif’te (şimdiki Kemalpaşa) buluşmayı önermişti. Bu yüzden de bir an önce Nif’e ulaşmak istiyordu.
Bu acelesinin anlamı ise şöyledir:
Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun 30 Ağustos’taki meydan savaşında Yunan ordusunu büyük bir bozguna uğratmasından sonra, Yunan ordusunun çılgınlar gibi kaçışı ve Türk ordusunun ise önünde artık durulmaz bir sel gibi Akdeniz’e doğru ilerlemekte olduğu İtilaf devletlerinin lideri ve sözcüsü durumundaki İngiliz hükümeti tarafından anlaşılmış durumdaydı.
Kula’nın kurtarıldığı ve Alaşehir, Salihli’de yangının başlatıldığı 4 Eylül günü, karargahı ile birlikte Uşak’ta bulunan Mustafa Kemal, Bakanlar Kurulu Başkanı olan Rauf Bey’den, İtilaf devletlerinin savaş bırakışması önerisinde bulunduklarını belirten bir telgraf aldı. Öneriye göre; yapılacak olan savaş bırakışmasıyla Yunanlılar Anadolu’yu tamamen boşaltacaklardı. Ancak Trakya Yunanlılara verilecek, Türk ordusu da ilerleyişini durduracak, özellikle de İstanbul’a saldırıda bulunulmayacaktı. Mustafa Kemal’in bu öneri karşısında ise yanıtı oldukça sert oldu.
Yunan ordusunun kesin olarak yenilgiye uğradıkları şu dönemde, İtilaf devletlerinin bu önerisi kesinlikle bir küstahlıktan başka bir şey değildi çünkü. İngilizler savaşın galibi durumundaki Türkleri, diplomatik bir kurnazlıkla alt edip, hiç olmazsa masa başında yenmeyi planlıyordu.
Mustafa Kemal, 5 Eylül günü Bakanlar Kurulu’na şöyle bir yanıt gönderdi:
“Anadolu’daki Yunan ordusu kesin olarak yenilmiştir. Yunan ordusunun yeniden önemli bir direnme göstermesi artık düşünülemez. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Ateşkes antlaşması, ancak Trakya için söz konusu olabilir. Bunun için Eylül’ün 10’una kadar, ya Yunan hükümeti ya da doğrudan doğruya İngiltere aracılığıyla Ankara Hükümeti’ne başvuru yapılırsa, buna yanıt olarak aşağıdaki koşullarımız öne sürülmelidir. O günden, yani Eylül’ün 10’undan sonra başvuru yaparlarsa, o zaman yanıt başka türlü olabilir. Bunun için de durum bana ayrıca bildirilmelidir.
1– Savaş bırakışması anlaşmasının imzalandığı günden başlayarak 15 gün içinde Trakya, 1914 sınırlarına kadar, hiçbir koşul ileri sürülmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin sivil görevlilerine ve ordu birliklerine bırakılmış olacaktır.
2– Yunanistan’da tutsak bulunan yurttaşlarımız 15 gün içinde İzmir, Bandırma ve İzmit limanlarında bize verilecektir.
3– Yunan ordusunun üç buçuk yıldan beri Anadolu’da yaptığı ve halen yapmakta bulundukları zararları ödemeyi Yunan hükümeti şimdiden üstlenecektir.”
Mustafa Kemal daha sonra doğrudan kendisine gönderilen bir telgrafta da, İzmir’deki İtilaf devletleri konsoloslarına kendisiyle görüşmeleri için yetki verildiği bildiriliyor, hangi gün ve nerede buluşulabileceği soruluyordu. Mustafa Kemal’in yanıtı da, 9 Eylül günü Nif’te buluşulabileceği şeklinde olmuştu. İngilizlerin tuzağına düşmek istememiş, randevu gününe kadar Türk ordusunun hedefi olan İzmir’e kadar olabildiğince ilerleyebilmek için İzmir’e en yakın bir yerde buluşmayı kararlaştırmıştı.
Bu nedenle bir an önce Nif’te olmak isteyen Mustafa Kemal, Salihli’de pek fazla kalmadı. Ancak, Nif’te herhangi bir saldırı veya suikast gibi bir olasılığa karşı gerekli bazı önlemleri alarak, hazırlıklarını tamamladı. Ancak bu sırada, İtilaf devletlerinden, İzmir’deki Fransız Edgar Quinetzırhlısı kanalıyla gönderilmiş bir telgraf gelmişti. Konsoloslara İzmir’in Türk ordusuna teslimi konusunda talimat verilmişti. Şimdi Mustafa Kemal’den karşılaşma yerini ve zamanını bildirmelerini istiyorlar, Hıristiyan halkı koruyacağını umduklarını da ayrıca ekliyorlardı.
Mustafa Kemal, bu küstahlığa sinirlenerek, masaya yumruğunu vurmuş ve şöyle bağırmıştı:
— Kimin şehrini kime veriyorlar?
Ancak bununla birlikte şimdi savaşın kazanılmış ve zaferin de kazanılmış olduğunu daha iyi farkına da varmıştı. Bundan sonra, İtilaf devletlerinin doğrudan doğruya kendisiyle müzakereye girişmek zorunda kalacaklarını da biliyordu. Cevap olarak, yine onları 9 Eylül’de Nif’te kabul edeceğini bildirdi. Bu arada bazı İngiliz gazetelerinden alınan parçaları getirip kendisine okuduklarında, Mustafa Kemal şöyle dedi: "Zavallı Lloyd George, Yarın başına neler gelecek! Artık mahvoldu demektir."
Daha şimdiden kasabanın dışında toplanmış olan Rum kadınları, kehanetle karışık küfürler savuruyorlardı: “Kako krono na his Georgis!” (George’a kötü zamanlar)
Mustafa Kemal, bu anlamda Nif’e tam zamanında yetişebilmek amacıyla, Salihli’de çok fazla oyalanmadı. Gerekli hazırlıklarını tamamladıktan sonra, hemen yola koyuldu. 7 Eylül günü çok az kaldığı Salihli’den ayrılan Mustafa Kemal, aynı gün öğle saatlerinde ise Turgutlu’ya geldi...
9 Eylül günü Nif’te yapacağı önemli buluşma için planlarını yapabilmek ve herhangi bir aksilikle karşılaşması halinde İzmir’e nasıl girilebileceğini kararlaştırabilmek amacıyla, hem Nif’e, hem de İzmir’e çok yakın olan ve her iki yere de ayrı ayrı yollardan ulaşılabilmesi açısından stratejik bir konumda olan Turgutlu’da karargahını kurmaya karar verdi.
Böylece Mustafa Kemal ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile karargahları,Turgutlu’nun düşman işgalinden kurtulduğu 7 Eylül Perşembe günü, öncü birliklerin hemen ardından, öğle saatlerinde Turgutlu’ya gelmişlerdi.
Turgutlu’da tüm binalar yanmış ve oturulabilecek uygun bir bina kalmadığı için, Mustafa Kemal, şimdiki Karpuzkaldıran Parkı’nın o zamanki yeri olan Bodos adlı Rum’un fabrikasının bahçesinde karargahını kurmaya karar vermişti. Mustafa Kemal’in beyaz konik şekildeki başkomutanlık çadırı, Karpuzkaldıran Parkı’nda kurulan bu karargahın tam ortasında yer alıyordu...
Anadolu İhtilali’nin Lideri, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı Mustafa Kemal, böylece Turgutlu’nun kurtuluş gününde Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile birlikte Turgutlu’ya gelmişti. Şimdiki Karpuzkaldıran Parkı’na kurulan karargahın en ortasında yer alan Mustafa Kemal’in Başkomutanlık çadırında, bir süre sonra 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile 1., 2. ve 4. Kolordu komutanlarının da katılmasıyla, Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun İzmir’e giriş stratejisi ve planı son kez gözden geçirilmeye ve tüm ayrıntılar ele alınmaya başlandı.
Bu bakımdan, Mustafa Kemal’in İtilaf devletlerin barış elçisi olarak gönderecekleri konsoloslar ile Nif’teki buluşmalarında, Mustafa Kemal’in “Başkomutan” ve “TBMM Başkanı” sıfatıyla kendileriyle yapacağı görüşmenin ana hatları ve İzmir’in düşmandan kurtarılmasıyla ilgili ana planın en son ayrıntıları Turgutlu’da karara bağlanmıştır.
Araştırmalarım sırasında, Mustafa Kemal ve diğer komutanların Karpuzkaldıran Parkı’nda kurdukları bu 10 çadırlık karargahla, bazı iddiaların aksine Turgutlu’da 1 günden daha fazla bir süre kaldıkları da ortaya çıkıyor.
Mustafa Kemal’in Turgutlu’nun kurtuluş günü olan 7 Eylül günü ilçeye gelişindeki bu anlam ve şimdiki Karpuzkaldıran Parkı’nda kurduğu karargahta yapılan toplantı, gerçekten de Kurtuluş savaşı sürecinde tarihi olarak büyük bir anlam taşır.
Olayın anısına kitabe
Taşıdığı bu anlam dolayısıyla, kurtuluştan sonra Kasaba halkı tarafından bir çeşit mesire yeri olarak kullanılmaya başlanan Mustafa Kemal ve Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun bu karargah alanı, aradan geçen 14 yıl sonra ise, adeta anıtlaştırılmıştır.
1936 yılının 7 Eylül günü, Turgutlu’nun kurtuluşunun yıldönümünü kutlama etkinlikleri çerçevesinde, Turgutlu’da önemli ve anlamlı bir yeri olan dönemin Turgutlu Belediye Başkanı Cevdet Öktem döneminde,Mustafa Kemal’in beyaz konik çadırının bulunduğu noktaya düzenlenen törenle bir anıt dikilmiştir.
Mustafa Kemal’in büstünün bulunduğu bu anıtta bir de hitabe yazılmıştır. Bu hitabe de şöyle der:
“Sonrasız Türk! Yüce Atatürk, başbuğu bulunduğu ordumuza, güzel İzmir’in düşman işgalinden nasıl kurtulacağını ve yapılacak süel hareketlerin nasıl yedeneceğini, işte bu yerde, 7 Eylül 1922’de kararlaştırdı ve yüksek komutanlarına gereken emri verdi. Turgutlu Urayı, ilçenin kazandığı bu tarihsel şerefi yaşatmak için bu anıtı, ulusun güneşli yarınlarına armağan bıraktı.
Kuruluş tarihi: 7 Eylül 1936"