O, dünyayı güldüren adam.
O, Nasrettin Hoca!
O, bir halk filozofu!
Bu yıl onun adına düzenlenen şenlikler, Nasrettin Hoca Şenlikleri başladı. Şenlikteki slogan ise: "Nasrettin Hoca 800 yaşında!"
Demek ki ölmemiş, hâlâ yaşıyor içimizde.
Zaman zaman fıkralarıyla ben de yazılarıma konuk ettim Nasrettin Hoca’yı. Bu kez ise, Nasrettin Hoca'yı yaptığım bazı incelemeler ışığındaasıl bilinmesi gereken gerçek kimliğiyle, tarihteki asıl yeri ve rolü ile birlikte anmak istiyorum.
Yörüklerin eski bir sözü vardır:
“Büyük adamın mezarı olmaz” derler...
Bu söz neresinden bakarsanız bakın gerçekten de çok anlamlı.
Yine yörüklerin bir başka sözü daha var:
“Büyük adamın mezarı çok olur” derler.
Bu söz de gerçekten çok güzel bir anlam veriyor.
Buradaki her iki söz de, ilk bakışta birbiriyle çelişir gibi görünse de, söz konusu olan Nasrettin Hoca olunca, aslında aynı anlamı taşıyan sözler olarak önem kazanıyor. Çünkü, Nasrettin Hoca’nın doğum ve ölüm tarihi ve aslen nereli olduğu konusunda çok değişik söylentiler var. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmese de, 13. yüzyılda yaşadığı söyleniyor. Gerçekte nerede yaşadığına ilişkin de birbirinden farklı düşünceler var. Dolayısıyla asıl mezarının nerede olduğuna ilişkin de çok değişik söylentiler duyulur. Ama Akşehir’de çok sonraları adına kurulan türbe dolayısıyla, bugün Akşehirli olduğu ve mezarının da Akşehir’de bulunduğu kabul ediliyor.
Nasrettin Hoca’nın doğumu, ölümü, memleketi vs. gibi tam bir netlik taşımayan ayrıntılarla uğraşmamak en doğrusu belki de. Bu konularda kesin bilgiler yok çünkü. Hatta bazı Batılı kaynaklar, onun hiç yaşamadığını ve sadece halk tarafından uydurulan bir efsane olduğunu ileri sürüyor. Bu nedenle bu polemiğe girmemek en doğru yaklaşım. Bence asıl önemlisi ise;Nasrettin Hoca’nın felsefesi, öğreticisi ve temsil ettiği sembol kişilik.
Bu yazıyı kaleme almamın asıl nedeni de bu.
Yani biz bu tarihi kişiliği hep fıkracı bir kişi olarak biliriz. Öyle sanmışız ya da bize hep öyle anlatmışlar. Bu yüzden olsa gerek, bir Nasrettin Hoca fıkrası duyduğumuzda mutlaka bu fıkraya gülmemiz gerektiği gibi bir şartlanmamız olmuş. Ama düşünmemiz gerektiğini çok fazla ayırt edememişiz. İşte bu ayrıntı çok önemli. Neden mi? Bugün Temel ile Dursun adının geçtiği Karadeniz veya Laz fıkralarına ve Kemal Sunal’a da gülüyoruz çünkü. Bu durumda eğer Nasrettin Hoca’nın gerçek kimliğini anlayamazsak,Nasrettin Hoca’yı Temel ve Kemal Sunal’la aynı yere koymuş oluruz... O zaman da Nasrettin Hoca’nın yaklaşık 800 yıldır hala neden ölmediğini, neden ölümsüzleştiğini anlayamayız.
İşte, yukarıda örneklediğim “büyük adamın mezarı” şeklindeki sözlerin anlamı da burada yatıyor. Çünkü ölümsüz insanların mezarı olmaz. Onların yattığı yerler bizim yüreklerimizdir. Bizim yüreklerimiz yaşatır onları. Milyonlarca insanın yürekleri. Ve işte bu yüzden, büyük adamların mezarları bu kadar çoktur.