Rüyasında kendisi Şeyh Edebali'nin yanında yatıyordu.
Şeyh Edebali'nin göğsünden bir hilal doğdu.
Hilal biraz yükseldikten sonra büyüdü, büyüdü ve dolunay haline gelince kendisinin göğsüne girdi. Daha sonra göğsünden bir ağaç bitip büyümeye, yükselmeye başladı.
Bir çınar ağacı idi bu. Büyüdükçe yeşerdi, güzelleşti.
Dallarının gölgesiyle bütün dünyayı kapladı, dünyanın her tarafından insanlar grup grup gelip bu çınarın gölgesine giriyorlardı, çok mutlu ve neşeliydiler.
Ulu çınarın gölgesinde dağlar, dağların dibinde pınarlar gördü.
Ağacın yanında ise dört sıra dağlar gördü ki; bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlardı.
Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna çıkıyordu.
Bu nehirde koca koca gemiler yüzüyordu.
Tarlalar ekin doluydu. Ağaçlar meyve dolu. Dağların tepeleri ormanlarla örtülüydü.
Tüm yeryüzü yemyeşil, gökyüzü masmaviydi. Vadilerde şehirler vardı.
Şehirlerde camiler görünüyor, bunların hepsinin altın kubbelerinde birer hilal parlıyor, minarelerinde müezzinler ezan okuyorlardı. Ezan sesleri ağaç dallarındaki kuşların cıvıltısına karışıyordu.
Bir ara ulu çınarın yaprakları kılıç gibi uzamaya başladı.
Derken bir rüzgar çıkıp bu yaprakları İstanbul'a doğru çevirdi.
Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki masmavi firuze ile iki yemyeşil zümrüt arasına oturtulmuş pırıl pırıl bir elmas gibiydi. Sanki bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülke gibi halkalanan bir yüzüğün kıymetli taşını andırıyordu İstanbul. Ve nihayet Osman Bey, bu yüzüğü tam parmağına takıyorken uyanır...
• ♦ • Şeyh Edebali'nin yorumu • ♦ •
Osman Bey, daha sonra bu rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatır.
Şeyh Edebâlî, kısa bir tereddütün ardından şöyle der:
"Ey oğul. Sana müjdeler olsun!"
Ve devam eder:
"Göğsümden çıkan nur kızımdır (Mal Hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir...
Ağaca gelince; sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adaletle hükmedecekler.
Allah seni ve neslini insanların İslâm'la şereflenmesine vesile edecek..."
Âşıkpaşazâde de Osman Bey'in rüyasını kendi uslübunca anlatirken, Nesrî de rüyanin Şeyh Edebâlî tarafından yorumlanışını şu ifadelerle aktarır:
"Şeyh ona "Ya Osman, müjdeler olsun. Hak Teâlâ sana ve senin evladina saltanat verdi. Bütün dünya evladinin himayesi altinda olacak, hem de kizim Mal Hatun sana helâl oldu" diyerek, hemen kizini Osman Gazi ile evlendirdi.
Osman Gazi'nin düsünü yordugu sirada, Şeyh'in Turud adli bir müridi de orada bulunuyordu. "Ya Osman, sana padişahlik verildi, şükrâne olarak bize ne verirsin?"dedi.
Osman: "Sana bir şehir vereyim" dedi.
Derviş: "Şu köyceğize de raziyim, bana bir nâme (yazılı kâğıt, mektup, belge) ver" dedi.
Osman: "Ben yazi yazmasini bilmem. Bir su kabı ile bir kılıcım var. Onları nişan olsun diye sana vereyim. Benim evladım onları senin elinde görüp ibka (devamlı ve sürekli kılma, bakileştirmek, bir nevi beka) etsinler" dedi.
O su kabı ile kılıç onların elinde kaldı. Şimdi dahi padişah olanlar, onu (o köyü) görüp ziyaret ederler, o dervişin (Turud) evladina nimetler (verirler) ve ihsanlar ederler. Bu menakib, Edabali oğlu Mehmed Paşa'dan nakledildi."
Ayni rüya, bir başka tarihçi Solakzâde tarafindan da şu sekilde verilmektedir:
"Şeyh Edebali biraz kendi iç âlemine baktiktan sonra başini kaldirip Osman Gazi'ye; "Ey yigit müjdeler olsun! Sana ve senin nesline padisahlik verildi. Rüyanda gördügün o ay, koynumdan çikip senin koynuna girdi. Sen benim kizimi alip bana damad olacaksin. Bundan çocuklarin ve soyun olacak. Kiyamete kadar yedi iklimde hüküm süreceklerdir" dedi. Şeyh Edebali hemen orada bulunan Müslümanlarin huzurunda kizi Rabia'yi Osman Gazi'ye nikahladi. Orhan Gazi bundan dünyaya gelmistir."
Osman Bey ile ilgili rüya hakkinda böyle diyen Hammer, kendisi de ayni rüyayi degisik ifadelerle anlatır. Osmanli kaynakları ile Hammer'in ifadelerini karsilastirmak isteyenlere bir kolaylik olsun diye onun verdigi bilgiyi de temel özelliklerini bozmadan özet halinde vermekte yarar var: "Böylece, Osman ile Mal Hatun'un birlesmesinden dogacak olan soyun kuvvet ve kudretini tahmin ettirmekte olan bu rüyanin tabiri, genç savasçinin Edebali'nin kizi ile evlenmesinde araya giren engelleri bertaraf ediverdi. Dügün söleni, hükümdarlarin dügünü gibi degil, Peygamberin seriatina ve gösterdigi örnege uygun olarak yapildi. İki sevgilinin nikâhını, Edebali'nin müridlerinden müttaki bir zat olan Turud (başka kaynaklarda Turgud)adındaki derviş kıydı.
Bu evlilik münasebetiyle olsa gerek ki, Osman Bey, zevcesine Bileciğe bağli Kozağaçadindaki köyün gelirlerini pasmaklik olarak tahsis etmistir. Bilahare o da bu hasilati, tekkeye vakf etmistir. Bu konuda 985 (1577) senesi tarihini tasiyan ve Bilecik kadisina gönderilen bir hükümde söyle denilmektedir: "Bilecik kadisina hüküm ki, ecdad-i izamimdan merhumSultan Osman Han elayhi'rrahme ve'l-gufran, mesayih-i izâmdan Edebâli merhum'un kerimesin tezevvüc eylediklerinde kaza-i mezbûre tabi" Kozağaç nâm karyeyi pasmaklik ihsan etmegin müsârun ileyha dahi karye-i mezbûrenin mahsûlun zâviyesine vakf edüp âyende ve revendeye sarf olunurken hâla karye-i mezkûrede sâkin olan..."
♦ Kaynak: Ataturk Üniversitesi - Osmanlı Devleti Arşiv bilgileri
(*) Kimi söylencelere göre, Osman Bey'in Kuran'a olan bu saygısından dolayı her okuduğu 1 saat için 1 asır lütuf edilmiş. Bu 6 saatin karşılığı olarak da, kurduğu devletin de 6 asırlık ömrü ile tarihte Roma İmparatorluğu'ndan sonra en uzun ömürlü ve yine tarihte kurulmuş en büyük imparatorluk Roma İmparatorluğu gibi en geniş coğrafyaya yayılmış bir büyük imparatorluk olarak egemenlik sürmüş...