Biz aşağıda imzası bulunan kuruluşlar, doğanın haklarını savunan ve insanın doğa üzerindeki hakimiyeti yerine "doğa ile uyumu" için hizmet edenler olarak, öncelikle Türkiye'de doğaya ve insana karşı uygulanan şiddetin, ivedilikle son bulmasını arzu ediyoruz.
Gezi Parkı özelinde, parkın halka ait bir park olarak kalmasını istiyoruz ve bu çerçevede Taksim Dayanışması'nın taleplerini destekliyoruz. Öte taraftan doğa hakkının referandum konusu olabileceğini düşünemiyoruz. Doğa Hakkı seçim yapabileceğimiz bir hak değildir ve varoluşumuza dair, doğuştan gelen hakkımızdır. Bu nedenle, tüm insanların, kendi yaşam alanlarını etkileyecek kararlarda katılımcı olmalarının sağlanması gerektiğine inanıyoruz.
Gezi’de şiddet gören ağaçlar, hayvanlar ve insanlar; HESlerle tahrip edilen nehirlerin, yapılaşmayla yok edilen ormanların, madenlerle yok edilen doğanın, termik santrallerle değişen iklimlerin, yoğun turizm ve kültür balıkçılığıyla yok edilen körfez ve kıyıların, dip ağlarıyla yok edilen denizlerin, kimyasallarla yok edilen toprağın ve üzerindeki canlı yaşamın sembolüdür. Oysa hepimiz biliyoruz ki ağaçlar, ormanlar, nehirler, göller, kıyılar, iklimler, toprak ve üzerindeki canlılar bir bütündür ve onlara yönelen tehdit bir bumerang gibi insana döner.
Gezi eylemlerine şiddet gösterilerek görmezden gelinen meselenin sadece birkaç ağaç olmadığının, doğa ile uyumlu yaşama hakkının insanların elinden alınması olduğunun farkındayız.
Öncelikle bu şiddet ortamı dindirilmeli ve barışçıl bir ortam sağlanmalıdır. İnsanların, doğal yaşam alanları ve ekolojik yaşam haklarını savunan yasalar ve bu yasaların uygulanmasını sağlayacak mevzuat ortaya konmalıdır.
Gezi eylemleri, kaybedilen ekolojik haktan doğmuş, doğayı odağına alan geniş çaplı bir halk hareketi olması açısından öncü ve önemlidir. Bu direnişi başlatan ağaçların hakkını savunanlar, daha önce de başka mecralarda seslerini duyurmaya çalıştılar. Direnişin öncü sarsıntıları, daha küçük gruplar ve etkisizleştirilen eylemlerde yaşanmıştı: HES'ler, Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu, nükleer ve termik santraller, 3. Boğaz Köprüsü, 3. havaalanı, imar mevzuatı, tohum yasaları, GDO’lara geçit veren kanun ve uygulamalar, Büyükşehir Belediyeleri Yasası, Maden Yasası, orman ve tarım alanlarımızı yapılaşmaya açan; kırsaldaki küçük üreticilerin yaşamını zorlaştıran yasal uygulama ve politikalara gösterilen tepkiler verildi ve verilmeye devam ediliyor.
Yıllardır doğaya uygulanan şiddet içerikli ve “yaptım oldu”cu anlayış, şimdi Gezi Parkı'nda önce ağaçlara, ardından insanlara ve diğer canlılara karşı vücut buluyor. Bunu üzülerek gözlüyoruz.
Biz, aşağıda imzası bulunan doğa koruma ve ekolojik yaşam örgütleri, insana ve doğaya yönelik şiddetin ivedilikle durdurulmasını, doğayla insanın birlikte, uyum içerisinde yaşamasına izin veren düzenlemeler için işbirliği ortamının yaratılmasını talep ediyoruz. Doğanın parçası olduğumuzu unutmadan, doğanın haklarına saygılı kentsel ve kırsal yaşam politikaları üretilmesini ve uygulanmasını talep ediyoruz.
Bu yolda atılacak samimi adımlara, ekolojik yaşam ve doğa koruma toplulukları olarak her türlü desteği vermeye hazırız.
Saygılarımızla,