Filipinler'de neler oldu?
Daha çarpıcı bir örnek olması açısından ve bizi çok yakından ilgilendirecek bir ayrıntıyı içermesi bakımından Filipinler’e doğru uzanalım. European Nickel Şirketi genel müdürü Rob Gregory’nin “Çaldağı’ndan vaz geçeceklerini” söyleyip, “Projemizin ağırlığını kaydıracağız” dediği Filipinler’e bakalım. Peki bu haberden yaklaşık 1 yıl sonra Filipinler’de neler oluyor?
İşte Filipinler’den 05 Ekim 2011 tarihli bir haber: Dona Z. Pazzibugan, DJ Yap, Mindanao Inquirer’dan Franklin Caliguid, Frinston Lim, Jeoffrey Maitem, Dennis Jay Santos, AFP’nin bilgilerine dayanılarak yapılan ve www.inquirer.net adlı sitede de yayımlanan haber “Nikel madenlerine saldırı” başlığı ile yer alıyor. Haberde ise; "Surigao del Norte’de üç madene yapılan saldırı sonucunda, Nickel Şirketi’nin izabe tesisi ve konukevinden başka, 132 damperli kamyon, 22 backhoe kepçe, dokuz duba, iki vinç, iki buldozer, bir kompaktör ve bir greyderin de saldırıyı gerçekleştiren 300 dolayında kişi tarafından ateşe verildiği" belirtiliyor. 05 Ekim 2011 tarihinde yer alan habere göre, nikel maden işletmelerine yönelik yapılan bu baskın ve saldırı öylesine geniş etkili ve yankılı olmuş ki, Filipin hükümeti adına açıklama yapan başkanlık danışmanı Teresita Deles, açıklamasında ülke barışı adına endişelerini dile getiriyor.
3 nikel maden işletmesine yönelik bu saldırıyı gerçekleştirenler ise gerekçelerini ve amaçlarını,“Bunun son saldırı olmayacağını” da söyleyerek açıklıyor: Saldırıyı gerçekleştirenler adına açıklama yapan Jorge Madlos, çevreyi tahrip etmeye devam etmeleri halinde Mindanao’daki madencilik şirketlerinin de benzer “cezalar” ile karşılaşacaklarını, bu olayın siyasi olmadığı, daha ziyade çevre, şirketlerin kendi çalışanları ve dilenci konumuna düşürdükleri yerli halklara davranışlarıyla ilgili olduğunu vurgulayarak, maden şirketlerine yönelik uyarılarda da bulunuyor.
Saldırıya uğrayan üç maden şirketinin, çevrenin tahribi ve diğer konularda bir dizi suçlamaya cevap veremediklerini ifade eden Madlos, kendisiyle yapılan telefon görüşmesinde ise Inquirer Gazetesi’ne şu açıklamalarda bulunuyor: “Nisan ya da Mayıs gibi, onlara mektuplar gönderdik fakat bunu dikkate almadılar. Verdikleri cevapta, Manila’daki ana bürolarını ziyaret etmemizi istediler.” Madlos, üç şirketin gerçekten çevreyi tahrip ettikleri, işçilerin haklarını çiğnedikleri ve başka ihlaller de yaptıklarının ortaya çıktığını açıklayarak, madencilik şirketlerinin cevheri çıkartmak için tehlikeli kimyasallar ve sülfürik asit kullandıklarını, böylece kabile halkını yerlerinden ettiklerini söyleyerek, ayrıca madencilik şirketlerine durumu açıklamaları için yeterince zaman tanınmış olduğunu belirtiyor...
Haberin orijinali için tıklayınız: Filipinler'de nikel madenlerine baskın
Ama bu arada şu ayrıntıya da dikkat çekelim: Filipinler, ülke ekonomisi dünyanın en kötü ülkelerinden ve üçüncü dünya ülkesi diye de tanımlanan ülkelerden biridir. Projelerinin “amiral gemisi” olarak gördükleri Çaldağı’ndan vazgeçebileceklerini söyleyen European Nickel şirketinin “Eğer Türk hükümetinden istediğimiz izinleri kısa zaman içinde alamazsak” diye diplomatik baskı yapıp da, gidecekleri yer olarak gösterdiği adres. Ama işte gittikleri Filipinler'de nikel madenciliğine ve sülfürik asit kullanımına karşı bunlar oluyor. Yani üçüncü dünya ülkesi olan Filipinler’de bile halk ve halk adına hareket ettiğini söyleyenler nikel madenciliğine ve sülfürik asit kullanımına geçit vermiyor. Eğer nikel madeni bu kadar elzem ve gerekli ise, ekonomisi bu kadar berbat olan, halkın aşırı derecede yoksulluk içinde yaşadığı böyle bir ülkede dünyada benzerine rastlanmayan türden nikel maden işletmelerine yönelik bu tür saldırılar gerçekleşebilir mi? Tabii bu arada bir başka soru da İngiliz European Nickel Şirketi'nin projelerinin amiral gemisi olarak gördükleri Çaldağı'nı bırakıp da Filipinler'e gideceklerini söylemelerinin, istedikleri izinlerin kısa sürede verilmesini sağlamak amacıyla hükümete diplomatik baskı yapmak için bir blöf olup olmadığı. Çünkü Filipinler'deki manzara ortada ve uğruna amiral gemisinin terkedilmesi açısından hiç de cazip bir manzara gibi görülmüyor...
Peki Filipin halkı çok cahil de, yoksa bu yüzden nikelin kendileri için değerini mi anlayamıyor ve yine bu yüzden sülfürik asitin çevreye ve insana zarar verdiği gibi yanlış bir fikre mi saplanmışlar? O zaman bu Uzak Doğu ülkesinden ayrılıp dünyanın uygarlık merkezi olarak da bilinen Avrupa’ya dönelim tekrar. Hatta o kadar gerilere de gitmeyip, 2013 yılının ilk günlerinden, Şubat ayından bazı gelişmeleri aktaralım.
Avrupa ve Balkanlarda yine neler oluyor ?
Önde gelen haber sitelerinden olan SETimes’in haberine göre; Bosna-Hersek civarındaki Visegrad belediyesinde halk, getirilmek istenen nikel maden işletmesine karşı ayakta ve günlerdir protesto gösterileri yapıyor. 29 Şubat 2013 tarihindeki haberde kendisiyle röportaj yapılan ayakkabı tamircisi 48 yaşındaki Vidoje Madzar, protestoya "çocuklarının geleceği ve sağlığından endişelendiği için" katıldığını söylüyor. SETimes'a konuşan Madzar, "Uzmanlar, nikelin herhangi başka bir cevherden 100 kat daha zehirli olduğunu söyledi. Birileri kâr elde edecek diye güzel beldemizin çöle dönüşmesine izin vermeyeceğiz" diyor.
Saraybosna Jeoloji Dairesi'ne göre, Visegrad yakınlarındaki Vardiste bölgesinde en az 200 milyon ton nikel rezervi bulunuyor. Nikelin ortalama piyasa fiyatı ise ton başına 20 bin avro.
Bilim adamı ve uzmanlar ne diyor ?
Balkanlar'da henüz nikel madenciliği yapılmamasına karşın, uzmanlar dünya üzerinde nikel madenciliği yapılan ülkelerde çevre felaketleri yaşandığı konusunda uyarıyor. Rusya'nın Norilsk kenti de 'dehşet şehri' olarak biliniyor. Dünyanın en büyük nikel çıkarma kompleksi olan şehirde, her yıl yaklaşık 500 ton nikel oksit ve 2 milyon ton kükürt dioksit havaya salınıyor. Ekstre edilen cevher sülfürik asitle süzülerek nikel elde ediliyor.
Prijedor Madencilik Fakültesi Madencilik ve Ekoloji Bölümü öğretim üyesi Rajko Cvijiç ise açıklamasında, "Sülfürik asidin ölümcül olduğunu herkes bilir. Cevheri çıkarmaya başlarsak, bu bir felaket olur. Çevrenin hayatta kalması imkansız olur. Şu anda Avrupa'nın en zengin vahşi yaşam nehirlerinden biri olan Bosna ve Balkan nehirleri tamamen ölür" diyor.
Sırbistan Meclisi Çevre Kurulu Başkanı Milica Markoviç-Vojiç, yaptığı açıklamada şunları söylüyor: "Gıda zincirleri zehirlenecek. Hastalıklarla, tümörlerle, su, hava ve kara kirliliğiyle savaşacağız. Bundan sadece nikel çıkaranlar fayda görecek."
Orijinal haber için tıklayınız: Balkanlarda nikel ve sülfürik asite geçit yok
Geçtiğimiz yıl, Finlandiya'nın kuzeydoğusundaki Talvivaara'da bulunan Avrupa'nın en büyük nikel madeninde meydana gelen zehirli bir sızıntı büyük bir çevre felaketine yol açtı. Üç gün içinde yakın çevreye bin metreküp zehirli madde yayıldı. Ve sonuçta devlet tarafından bu işletme süresiz olarak kapatıldı. (Finlandiya’daki bu Talvivaara maden işletmesi, VTG Madencilik şirketi tarafından Çaldağı’nda uygulamak istedikleri madencilik projesinin ne kadar zararsız olduğu konusunda halkı kandırabilmek için örnek gösterilmiş, hatta ilçeden bazı maden yanlısı kimseler buraya götürülüp, sonradan da bu madeni övücü açıklamalar yapması sağlanmıştı.)
Tıklayınız: Talvivaara gerçeği nedir?
Nikel bileşimlerinin kanserojen etkisi
Görüldüğü gibi, nikel madenciliğine ve madencilikte sülfürik asit kullanımına karşı küresel düzeyde bir mücadele söz konusu. Çevreyi ve kendilerini korumak için insanların verdiği bu yaşam mücadelesinde ise en somut nedenlerin başında sülfürik asitin bir cehennem yarattığının bilinmesi ve nikelin bilinen cevherlerden 100 kat daha zehirli olduğu gerçeği sıralanabilir.
Nikelin insan ve çevre sağlığı açısından ne denli tehlike saçtığı konusu 2005 yılında Amerika Çevre Koruma Dairesi’nin talebiyle hazırlanan raporda ise, nikele maruz kalmanın insanlarda kanser yaptığı şeklinde ortaya konuluyor. ABD’nin “İnsan Sağlığı ve Hizmetleri Dairesi Halk Sağlığı Servisi-Toksit Maddeler Hastalık Kayıt Merkezi” tarafından 2005 yılında yayımlanan “Halk Sağlığı Bildirisi”nde, insanlar ve hayvanlar üzerinde laboratuar ortamında yapılan bilimsel deneyler sonucunda ham nikel tozu ve nikel bileşimlerinin kanserojen etkisi yaptığının kesin olarak saptandığı vurgulanıyor.
Tıklayınız: Nikel bileşimlerinin kanserojen etkisi Tıklayınız: Haber ve raporun orijinali
Tekrar soralım, dünyada nikel madenciliği ve madencilikte sülfürik asit kullanımına karşı bütün bunlar olup bitiyorken, geçtiğimiz günlerde birdenbire Gördes’e gelen Enerji Bakanı nikel işletmesinde kullanılmak üzere getirilen ve bilim insanları ile halkın “cehennem kazanı” dedikleri asit kazanı için hangi akla hizmet edip de “çok çevreci" ve "bereket kazanı” tanımını yapabiliyor? Veya dünyada hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen bir madencilik yöntemi olan Çaldağı’ndaki madencilik için aynı iktidar partisi milletvekilleri hangi akla hizmet edip de “Bu madenin kefili biziz” açıklaması yapabiliyor?
Dünyada kapitalizmin en vahşi şekilde uygulandığı tek ülke Türkiye midir ki, iktidar partisi ve milletvekilleri gözü dönmüş bir sermayenin bu kadar körü körüne emireri gibi davranabiliyor?
Sonraki yazı: Nikeli kim ve neden istiyor?