BASINA ve KAMOYUNA;
Bizler; dernek, sendika, meslek odaları ve her biri kendi alanında kamu yararına faaliyet gösteren farklı sivil toplum kuruluşları olarak, bugün Manisa’da üçüncüsünü gerçekleştirdiğimiz toplantı ile Manisa Çevre ve Yaşam Platformu çatısı altında bir araya gelme kararı aldık. Bu kararımızın nedeni, ortak toplumsal ve kamusal çıkarlarımızın bu tür dayanışma ve birlikteliklerle savunulması ve güçlendirilmesi gerektiğine inancımızdır.
SORUNLARIMIZ ORTAK, MÜCADELEMİZ DE ORTAKLAŞACAK
Yanlış ekonomi, tarım, çevre ve benzer politikaların mağduru olan kitlelerin de temsilcileri olarak, ortak sorunlarımız nedeniyle mücadelemizi de ortaklaştıracak dayanışma içindeyiz. Hareket noktamız; haklılığımızdır. Amacımız ise; doğadaki en değerli varlık olan insanın hakları ile birlikte tüm canlıların yaşam kaynağı olan doğanın da haklarını savunmak ve dünyanın en bereketli topraklarının ekolojik yıkıma karşı korunmasını sağlamaktır. Çünkü doğa-insan ilişkisi konusunda toplumsal bilinç yükseltilemediği sürece, dünyanın bu en bereketli toprakları üzerinde “insanca yaşam hakkı”nın da tehdit altına girdiğini görüyoruz. Bu nedenle, ortak toplumsal kaygılar nedeniyle bir sivil inisiyatif olarak gelişen bu girişimin, bir sağduyu refleksi olarak da görülmesini diliyoruz.
ASIL ZENGİNLİĞİMİZ GEDİZ HAVZASI'DIR
Gediz Havzası dünyanın en cennet 7 tarım harikasından biri, her biri altın kadar değerli ürün olarak “Ege’nin beşibirliği” diye adlandırılan üzüm, zeytin, incir, pamuk ve tütünün de vatanıdır. Üzerinde 4 mevsim tarım yapılabilen, dünyada benzeri olmayan bir yerdir. Ülkemize en büyük tarımsal geliri sağlayan Manisa bölgesi de bu havzanın gözbebeğidir. Manisa ve yöresi sayesinde dünya üzüm üretiminde Türkiye daima birinci sıradadır. Bu toprakları dünyanın en cennet vadisine dönüştürerek sulayan Gediz Nehri ise bu vadiye can veren bir hayat damarı.
Gediz Nehri’ni can çekişir hale getiren yanlışlar ve ihmaller zinciri günümüzde ekolojik yaşamın rant kapısı haline dönüştürülmesine kadar uzayınca, dünyanın en bereketli tarım bölgesinin feda edildiği bir manzara oluşmuştur. İzlenen tarım politikasının çiftçinin yoksullaştırılması ve köylünün topraksızlaştırılmasına dönük olması durumu daha da vahim hale getirmektedir. Bu nedenle çiftçinin mücadelesi ile ekoloji mücadelesi içiçedir. Milyonlarca yurttaşımızın yaşam ve geçim kaynağı olan Gediz vadisi ile birlikte Manisa ovası, bazı sermaye gruplarının çıkarı için kimyasal ve vahşi madencilik projelerine, jeotermal, termik santral ve çarpık sanayileşmeler ile benzer tehditlerin yaratacağı çevre felaketlerine asla feda edilemeyecek kadar değerlidir. Verimli tarım alanları yine tarım amaçlı korunmalıdır.
ÇARPIK SANAYİLEŞMENİN KARŞISINDAYIZ
Tarım, sanayinin düşmanı değildir. Sanayileşmek için tarımın yok edilmesi, tarımdan vaz geçilmesi gibi bir anlayış dünyada benzeri olmayan anlayıştır. Tarım alanlarına karşı yok edici saldırganlık içeren, doğayı tahrip eden, yarattığı aşırı kirlenme ile çevreyi tehdit eden sanayileşme anlayışını ancak “özürlü ve çarpık sanayileşme” olarak tanımlıyoruz. İnsanı ve halkı yok sayacak derecede sadece sermayenin çıkarını kollayan, halkın mülkünü acele kamulaştırmalarla sermaye gruplarına peşkeş çeken, ekolojik yaşamı rant kapısı haline getiren uygulamaların karşısında duracağız. Çünkü ortak yaşam alanlarımız ve tarım bölgelerinin feda edilmesi sonucunda yaratılan ekolojik yıkım, artık “insanca yaşam hakkı”nı da doğrudan tehdit edici boyutlara varmıştır.
NEDEN SOMA'NIN ALTI ÖLÜM, ÜSTÜ GÖZYAŞI ve ZULÜM?
Zeytin dalının yüzyıllardır neden barış sembolü olduğunun anlamı da iyice sorgulanmalıdır. Dünyanın en güzel coğrafyasında yer alan Türkiye, vicdanların cüzdanların gölgesinde kaldığı bir yer olmamalı. Hukuk biterse insanlık biter, insan hakları kaybolursa toplumsal barış da kaybolur. Kamu düzeni ile kamu hukukunu temsil etmesi gereken devlet ve hükümet temsilcileri ile valiler işveren ağzıyla konuşursa, kamu düzenini sermaye gruplarının özel güvenlik görevlileri kurmaya başlarsa, bu durumda katledilenin sadece zeytin ağaçları değil toplumsal barış olacağının da görülebilmesi gerekir. Bunu en iyi gösteren de Yırca köyü ile birlikte Soma halkının çilesidir: Yüzyıllardır altı kömür üstü ömür iken, şimdi Soma’nın altı ölüm, üstü gözyaşı ve zulüm…
Bizler ise; doğaseverler olarak dünyanın ilk ve en büyük çevrecisi Manisa Tarzanı’nın izinde, yurtseverler olarak da siyasetler üstü kulvarda bilimin meşalesiyle yürüyen birer yolcuyuz. İnsanın, kuşun, kelebeğin, çiçeğin ve ağacın da dostuyuz.
Kamuoyuna saygılarımızla…
Manisa Çevre ve Yaşam Platformu