2002’nin getireceği ilk yenilik de, Nazım Hikmet tabusunun yıkılması olacak. (İnanmasam da!) Ama bunu ülkemizdeki bazı kafalara değil, daha çok Batının evrensel kültüre verdiği değere borçluyuz.
Bizim vatansever vekillerimiz Nazım Hikmet’in 50 yıl önce üzerine atılan vatan haini suçlamasını kaldırabilecek kültür ve olgunluğa ulaşamadılar daha. Ama Batı dünyası 2002 yılını “Nazım Hikmet Yılı”ilan ederek anmaya başladı.
Ünlü şairin 100. doğum yılı dolayısıyla Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın yaptığı başvurusu üzerine, UNESCO 2002 yılını seve seve "Nazım Hikmet Yılı" ilan etti. Bizim ülkemizdeki vatansever milletvekillerimize duyurulur…
İşte bu da Türkiye’nin en yaman çelişkilerinden biri. Yani biz, Nazım Hikmet gibi bir dünya şairini önce hapislerde süründürüp, sonra "vatan haini" ilan edip, daha sonra da “aman kimse duymasın” diye böyle bir şairi halkımıza unutturmaya çalışma ve yok sayma gibi bir garip başka suç daha işlerken, Batı dünyası bir gerçeğimizi suratımıza çarpıyor. Nazım’ın ne denli büyük bir şair olduğunu bugün Batı dünyası Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışıyor.
Bugün (15 Ocak) Nazım Hikmet’in doğum günü.
Ve O, yaşamaya devam ediyor hala. Bugün 100 yaşında.
Geçen haftadan itibaren de Londra’da, Paris, New York, Berlin gibi büyük kültür merkezleri ve metropollerde dünyada Nazım’la ilgili çeşitli etkinlikler yapılırken, İstanbul, Ankara veİzmir ile Antalya’da da büyük şairimiz için anma etkinlikleri ve festivaller başladı.
Böylece, yine Batının zorlamasıyla da olsa, Türkiye bir tabuyu daha yıkmış olacak. (Umarım.)
Evrenselliği yakalayabilme, bu kısır döngüden kurtulabilme adına sevindirici.
Bu memlekette insanlar ve sanatseverler, devletin Nazım Hikmet düşmanlığı yüzünden az çekmedi çünkü. Bu konuda öyle çok ve ilginç örnekler var ki.
Örneğin; ünlü yazar ve şair Attila İlhan, lise öğrencisiyken Nazım Hikmet şiirleri okudu diye mahkemeye verilir ve hapis cezasına çarptırılır. Sonrasında, hapislikten kurtulmak için avukatının bulduğu bir çözüm (?) diye akıl hastanesinde bir süre yatmak zorunda kalır.
Benim liseli yıllarımda da bir çok arkadaşım okula Nazım Hikmet’in kitabını getirdiği ya da defterine şiirini yazdı diye okuldan uzaklaştırmalara kadar çeşitli disiplin cezasına çarptırılmışlardı. Evinde Nazım Hikmet kitabı bulundu diye cezaevine düşenler bile oldu. Üniversiteli yıllarımda da, Nazım Hikmet kitabı okuyanlara saldırıyorlardı. Hele cebinde veya elinde Cumhuriyet Gazetesi taşıyanların yediği dayakların, uğradığı saldırıların haddi hesabı yok.
Bir başka şairimiz Orhan Veli, bu "Nazım ayıbı" yüzünden devlete şöyle çatmıştır:
“İnsanları düşüncelerinden ayırma isteği neden? İnsan düşünceleri ile bir bütündür. İnsan, insanlar arasında yaşadıkça, düşüncelerinden ötürü mahkûm edilemez…”
Pek çok değer gibi , bu kavramları da kendi çıkarlarına göre, işine geldiği gibi yorumlayıp alt üst eden kimi siyasi zihniyetler, yoksuzlukların, halkı ve devleti soymanın ayyuka çıktığı, halkın perişan edilerek sefalete mahkum edildiği, bankaların hortumlanıp, devlet kurumlarının yandaşlara peşkeş çekildiği , kısacası ülkenin tarihinin en ağır ve derin krizini yaşamakta olduğu bugünkü ortamda, işte bu tartışmaların yapılması ve doğru yanıtın aranması çok önemli. İşte konumuz: "Vatanseverlik nedir, vatan hainliği nedir?"
Türkiye, bugün içinde bulunduğu bu krizin nedenlerini biraz da 50 yıldır bu ülkeyi yöneten bu zihniyette aramalıdır. 50 yıldır hep aynı zihniyet iktidardadır bu ülkede. Aynı zihniyet farklı parti isimleri ve şemsiyeleri altında hep tekrar tekrar iktidara çıkıyor. Hem de düşünceye ve düşünen insana hep acı çektire çektire...
UNESCO, Türkiye’ye bir ayıbıyla yüzleşebilme anlamında fırsat tanırcasına bir iyilikte bulundu kanımca. İş şimdi Meclis’teki vekillerimizde! Akademik düzeyde, siyasi düzeyde, kültürel, sanatsal, sosyal ve toplumsal düzeyde, “vatanseverlik” ve “vatan hainliği” kavramlarından ne anlaşılması gerektiği de yeniden tartışmaya açılabilir. Nazım Hikmet’in ünlü şiirini bir örnek diye aşağıda sunuyorum.
Türkçenin en güzel sözcüklerini şiirinde olduğundan daha da güzel şekilde kullanan bir büyük şairdir Nazım Hikmet. Buna rağmen bir şiirinde de şöyle der: “En güzel söz henüz söylenmeyendir.”
Burada sözü kendisine bırakıyorum, bakalım niçin vatan hainliği ile suçlanıyor (?)
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.