Gazetelerdeki gündemden bir manşet:
Türkiye’deki kamu çalışanları, sendikal haklarının önündeki engellerin kaldırılması için yeni bir eylem hazırlığına başlayacaklar.
Ülkemiz gündeminden bir başka manşet daha:
Emekli-Sen temsilcileri, emeklilerin de insan hakları beyannamesi gereği tüm diğer ülkelerde olduğu gibi sendika hakkı olduğunu belirterek, sendikalarının kapatılmasını protesto için eyleme hazırlanıyor.
Haberleri okuduğumda ister istemez gülmeye başladım.
Ağlanacak halimize gülüyorum yani.
Biraz kara mizah yapalım mı?
Birkaç yıl önce yüksek tirajlı bir gazetede okuduğum bir haberi anımsatmak istiyorum.
Duymuş muydunuz bilmem, Bulgaristan’da eşek sahipleri sendika kurmuşlar.
Vratsa kentinde 47 eşek sahibi tarafından resmi olarak kurulan Eşek Sahipleri Sendikası’nın başkanı Gincev, amaçlarının eşeklerin haklarını korumak ve koruma altına almak olduğunu söylüyor. Gincev, sendika üyesi eşek sahipleri için de, hizmet amacıyla eşek arabaları üreten bir fabrika ile nalbant atölyesini en kısa zamanda kuracaklarını açıklıyordu haberde…
Haberi okuduğumda ne kadar çok gülmüştüm.
İnanılmaz gibiydi, ama gerçekti!
Şu feleğin işine bakın, neler oluyor hayatta?
Düşünebiliyor musunuz, eşek sahipleri bile artık sendika kurmaya başlamışlar şu dünyamızda…
Dolayısıyla habere gülmem, birden bire garip bir kıkırdamaya dönüştü.
Memurlarımızı ve emeklilerimizi hatırlamıştım çünkü.
Onların ise hala bir sendikaları yoktu.
Eşek sahiplerinin sendikası olabiliyordu şu dünyada da, kutsal meslek sahibi öğretmenimizin, tüm gençliği boyunca sosyal çalışma hayatının tüm yükünü taşımış emeklinin ise bir sendikası olamıyordu bizim memleketimizde!
Ya diğer kamu çalışanları? Kimi siyasetçimizin “benim memurum” dediği, kiminin “ortadirek”, kiminin de “devletin atardamarı” gibi gördüğü memurlarımızın kendi sosyal haklarını korumak ve koruma altına almak için grevli-toplu sözleşmeli sendika kurma hakları hala yoktu!
Hem zaten neden olsun ki? Onların daha bir eşeği bile yok!
Gariplerim! Yıllardır telef ettiler kendilerini! “Sendika hakkımızı isteriz” diye kilometrelerce yol yürüdüler. Hem de yürümekle yolların aşınmayacağını bile bile! Cop yediler, tekme yediler, yerlerde debelendiler, sürgün edildiler…
Tabii bütün bunlar “demokrasi amaç mıdır, yoksa araç mıdır” tartışmalarının yaşandığı memleketimizde yaşanıyor. Yani “demokrasi asla bir amaç değildir” diyen bir başbakanın bulunduğu bir memlekette.
Düşündüm de…
Böyle meslek sahibi olacaklarına, ne diye eşek sahibi olmadılar sanki?
Niye kendilerine bir eşek bulmadılar?
Hele dağ köylerinde öğretmenlik yapanlar.
Okuluna yetişebilmek için hergün onca yolu dili bir karış dışarıda teperken de mi hiç akıllarına gelmedi bu?
Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım.
Siz ne dersiniz bilmem ama…
Galiba ya bizim memurumuzda ve emeklimizde akıl yok…
Ya da bizim memlekette hiç eşek yok!