8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nünü kutlarken, ülkemizdeki çarpık veya çarpıtılmış kadın kimliklerini düşünmeden olmuyor.
Çünkü, bugün bile yüzyıllar öncesinden gelen kadının o acı çığlığını duyabiliyorum. "Bana layık olduğum yeri, benim gerçek kimliğimi verin" diyen çağlar ötesinden bugüne kadar yankılanan o acı çığlık.
Yaşadığımız 21. yüzyılda bile, ne yazık ki kadın hala bir kimlik arayışı içinde bırakılmış. Cumhuriyet devrimini yaşamış Türkiye'de kadınımız, ne acıdır ki, cumhuriyetin 86. yılında kendi durumlarının ne olacağını hala bilemiyor. Bugünkü iktidarla birlikte kadınımız tehlikeli bir şekilde hala bir kimlik arayışı ve kavgası içine sürüklendi.
Laiklik, kadınların omuzlarında yükselir. Ama bugün "cumhuriyet kadını" imajı yıkılıp, onun yerine "dindar kadın" imajı yerleştirilmeye çalışılıyor.
Laikliği içine sindirebilmiş, laiklik bilincine ulaşmış, çağdaş demokrasiyi kendisine yaşam biçimi olarak benimsemiş kadınlarımız, din devleti veya ılımlı islamcılık istemlerinin tırmanması veya tırmandırılması karşısında tepkili bir topluluk olarak, cumhuriyetle birlikte kazanılmış kendi haklarını koruma ve savunma durumundalar. İşte KADER ve KASİDE gibi kuruluşların ortaya çıkışını bir de bu yönden düşünmeliyiz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve benzeri diğer kurumları da buna ekleyebiliriz.
İslami felsefeyi kendilerine yaşam biçimi olarak seçen kadınlarımız da, bir yanda bağnazlık ve cehaletin, diğer yanda da katı devletçilik anlayışı arasında bir başka tepkili topluluk olarak arada sıkışmış haldeler. Hatta onların durumu biraz da traji-komik bile sayılır.
Sermaye düzeninin, vahşi kapitalizm modeli içinde sistemi koruma bahanesiyle"Atatürkçülük" maskesi ardına sığınarak, bir yandan göz boyamak için kendilerine bir maske edindiği Atatürkçülüğü bir baskı ve kimi zaman da saldırı aracı gibi kullanması nedeniyle, ne yazık ki bu kesim kadını da çağdaşlık ve kadının en insani hakları yolunda kendilerini temel hak ve özgürlüklere kavuşturmuş olan Atatürk'e düşman edilmişler.
Her iki kesim kadını da, aslında bir anlamda aynı kara yazgıyla karşı karşıyalar: TACİZ!
Bunun adı ise sosyal taciz!
Devletin kadın kimliği ve özgün hakları konusundaki tacizi...
Herşeyi sadece kılık-kıyafete indirgeyen, işin özüyle ilgilenmeyip kolaycılığına kaçarak sadece ayrıntılarla ilgilenen bugüne kadarki iktidarların egemen tavrı ve zihniyetinin, kadınımızı getirip de bıraktığı bir başka manzara daha var, ki bu da kadınımızın geleceğinin aydınlık olabilmesi açısından aklını başına toplamasının ne denli büyük bir öneme sahip olduğunu yansıtıyor.
8 Mart Kadınlar Günü'nde bu manzara gözlerimin önündeydi daha çok.
Hoşgörüsüz ve sevgisiz toplum yapısı içinde bugün birer tepkili topluluk haline dönüştürülmüş her iki kesime ait kadınımız, aynı zamanda birbirine diş biler, birbirine nefretle ve düşmanca bakar ve aşağılar hale getirilmiş. Ataerkil toplum yapısının, feodal kültürün ve vahşi kapitalizme dayalı sermaye düzeninin yarattığı aynı kara yazgıyı paylaşmak zorunda kaldıkları halde hem de...
Ama bu durumu değiştirecek olan, biraz da kadının kendi tavrı bir bakıma.
En önemli kriter, 21. yüzyılda kadınımızın çağdaşlık yolunda kendi takınacağı tavırdır.
Yazımın başında vurguladığım gibi, "laiklik, kadınların omuzları üzerinde yükselir."