AKP hükümetinin milletvekilli dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda sergilediği iki yüzlü tavır, acaba neyi açıklar diye düşünmeden olmuyor... Kaldı ki, “dokunulmazlıkların kaldırılması”, daha 3 Kasım seçimlerinin öncesinde AKP’nin vermiş olduğu bir sözdü... Bugün ise, iktidar partisi olan AKP, kendilerini ülkenin soyulmasına yol açan yolsuzluklara karşi savaş açmış bir iktidar gibi gösterme çabasinda...
Başbakan Erdoğan, ikide bir TV ekranlarında vatandaşa “Size bu ülkenin nasıl soyulduğunu göstereceğiz” diyor. Ama görülen tek şey ise; “yolsuzlukla mücadele” adı altında bir tek aileye karşi (Uzan ailesi) topyekün bir savaş verildiği. Onun nedeni de GP’nin eritilip yok edilmesi hedefine yönelik.
Bir de yaklaşan Yerel Seçimler öncesi, kamuoyuna “yolsuzlukla mücadele ediliyormuş gibi” görünmenin de önemi büyük tabii. Yani, işin içinde bir de seçim yatırımı var... Geçen hükümetin bazı bakanları ile ANAP’ın eski lideri Mesut Yılmaz’ın bugünlerde Yüce Divan’a gönderilmek istenmesinin ardında yatan gerçek de budur...
Bir başka yazımda da belirttiğim gibi, ülkedeki yolsuzlukların önüne geçebilmenin tek yolu, bugün “dokunulmazlıkların kaldırılması”ndan geçiyor. Çünkü bu ülkedeki “talan ve vurgun düzeni”, hırsızların siyasetçilerle kolkola girerek iktidara çikmasiylagelişmiştir. Ancak, konu ne zaman “dokunulmazlıkların kaldırılması” konusuna gelip dayansa, sözüm ona yolsuzluklarla savaştıklarını iddia eden iktidar partisi mensuplarının hemen yan çizmeye başladıklarını görüyoruz. Bu konuda “mutlaka kaldıracağız” şeklinde verilmiş bir sözleri olduğu halde...
İşte en somut örnek, dün bu konuda komisyon olarak verilmiş olan karar. Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda komisyonun aldığı karar, “milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmayacağı” şeklinde. Bu kararın gerekçesi ise çok ilginç.
Kararın gerekçesi aynen şöyle açıklanıyor: “Çünkü yargı bağımsız değil.”
İyi de, iktidar partisinin Yüce Divan’a göndermeyi düşündüğü Mesut Yılmaz ve diğer eski bakanlar için de bu gerekçe geçerli değil mi? Yargının bağımsız olmaması sadece AKP için mi geçerli?
Aslında bu sözün en doğru anlamı “yargı bağımsız değil” veya “yargıya güvenmiyoruz”şeklinde olmak yerine, “biz yargılanmaktan korkuyoruz” şeklinde olmalı. Çünkü bilindiği gibi, dokunulmazlıkların kaldırılması durumunda, bugün başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, tam 44 tane AKP’li bakan haklarında devam etmekte olan yolsuzluk davaları ile ilgili dosyalar nedeniyle yargı karşisına çikacak...
Öte yandan, siyasetçilerin siyasetçileri yargıladığı bir anlayış, ne kadar hukuki temellere ve yargı bağımsızlığına uygun olabilir? İktidar partisi, elindeki gücü kullanarak, kendileri dışındaki herkesi haklarındaki eski dosyalar ve suçlamalar nedeniyle yargı karşisına çikarma çabasi içindeyken, haklarında devam eden yolsuzluk davalarından sadece milletvekili seçilip dokunulmazlık zırhı kazandıkları için kurtulanAKP’li bakan ve milletvekillerinin, bu zırhın arkasına saklanması ve sorun ne zaman “dokunulmazlıkların kaldırılması” konusuna gelip dayansa “yargı bağımsız değil ki” şeklinde yan çizmesi, siyasi etikle ne kadar ilgilidir? Yani, AKP’liler, şimdi Yüce Divan’a sevk etmeye çalistigi eski bakan ve liderler kadar da mı yargıya güvenemiyor? Ya da yargılanma konusunda onlar kadar bile mi yürekli değiller? Hem de iktidar oldukları halde...
Bir parti iktidarken bile, bazı bakanlarının yargı karşisına çikmasi olasılığından korkuya kapılıyorsa, bu “acaba suçları o kadar mı büyük” sorusunu akla gelir... Yolsuzluklara karşi mücadelede sergilenen iki yüzlü ve çifte standartlı tutum nedeniyle ve “benim hırsızım iyidir, öteki hırsızlara ölüm” anlayışıyla, yerel seçimler öncesi AKP’lilerin yaptığını ancak “siyasi linç” olarak tanımlamak mümkün olur.
Yargı karşisına çikmaktan bu kadar korkan AK Parti’nin gerçekten “ak” olup olmadığı, seçimler öncesinde dikkate çarpacak bir diğer ayrıntı olarak kamuoyunun dikkatinden kaçmamalı... Çünkü, asıl sorun dürüstlük ve siyasi ahlak ya da siyasi etik sorunu gibi görünmüyor mu?