Görsel tehdit altında bir dost
Kitap, bireyi insanın daha da insanlaştığı çağdaş dünyaya götürecek bir pasaporttur.
Oysa kitap okuma alışkanlığı kan yitiriyor günümüzde. Hem de korkunç düzeyde bir kan yitimi bu. Aile ve devlet tarafından konulan yasakların yarattığı tehditten başka, teknolojinin gelişimiyle birlikte gelinen bugünkü iletişim çağında, bir başka tehdit daha yaşıyor kitap. Buna da görsel tehdit diyebiliriz. Bugün hem birey olarak bizler, hem de kitaplarımız, iletişim çağında giderek çok kanallı biçimde hayatımızı kuşatan, hatta egemen olan televizyonların görsel tehdidi altındayız en başta.
Ama bir de zaten okuma alışkanlığımız yoksa, görsel medya o zaman bizleri daha da beter kendi esiri haline dönüştürebiliyor. Tuttuğu mesaj bombardımanından kurtulabilmek de o kadar kolay olmuyor. Topluma çarpık ve çürük bir takım yoz değerler bilinçsiz ve son derece de dikkatsiz bir biçimde bir "meziyet" diye empoze ediliyor, beyin yıkanabiliyor. Bugün toplumumuzda bir yozlaşma, değerler çürümesi, hatta bir kirlenmeden söz edebiliyorsa, bütün bunların oluşumunda televizyonların katkısının ne denli büyük olduğu üzerine çok fazla kafa yormak gerekir mi?
Görünüşte televizyon herşeyden önce bizlere bir hayal dünyası sunmuyor, tam tersine bizim hayallerimize el atıyor, hayallerimizi kendisine göre dönüştürüp yönlendiriyor. Oysa kitap okurken daha özgürüz. Okuduğumuz kitaptan sadece kendi istediğimizi alabiliyoruz. Ama televizyon yaşamımıza o denli tehlikeli bir şekilde girdi ve bizleri esiri haline dönüştürdü ki, okuma alışkanlığı zaten olmayan toplumumuzda kitap da hayatımızdaki yerini kaybetmeye başladı. İstatistiklere göre, Anadolu'daki kitapçıların çoğu kapanmış. Açık olanlarsa, yaşadığımız çevrede gördüğümüz gibi, vitrinlerini kitap yerine oyuncaklarla doldurmuş!
Kısacası: insanoğlunun en iyi dostu, bir yandan ailenin, bir yandan devletin koyduğu yasakların yanı sıra, bir de televizyonların görsel tehdidi nedeniyle yaşamımızdaki yeri ve önemini kaybediyor.
"İletişim çağı" denince, çağa damgasını vuran elbette ki iletişim araçları olacaktır. Ama bugün artık iletişim araçlarını sayın denildiğinde, kaçımızın aklına en başta gazete, dergi ve kitap gibi araçlar geliyor? Ama televizyon ve telefon, internet ilk başta sayılanlar.
Geçenlerde yapılan bir anket çalışması, korkunç bir gerçeği ortaya koyuyordu:
Tam 10 bin kişiye sorulmuş, "evinizde en çok ihtiyaç duyduğunuz 10 şeyi önem sırasına göre söyleyiniz" diye. Anket sonucunda ortaya çıkan ise, televizyon her evde en başta sayılan ihtiyaç. Yani televizyon her evin en iyi odasının en baş köşesine kurulmuş durumda. Ve insanın en iyi dostu kitap ise, ankete verilen yanıtlar arasında bu ilk 10'a bile girememiş.
Elbette ki teknolojiyi reddetmek olmaz. Hepsi de bir gereksimin nedeniyle doğuyor. Ama bugünkü çarpıklıklar nedeniyle daha hızlı yaşamaya, üretmeden tüketmeye ve öylesine daha doyumsuz programlar içinde bireyleri yaşamaya zorluyor ki, bu da kitapsız bir hayata doğru sürdürülen bu yolculuk nedeniyle insanları birbirini daha az sevmeye doğru itiyor.
Büyük Çin düşünürü Konfüçyus, ünlü duasında şöyle der:
"Tanrım, bana kitap dolusu bir evle, çiçek dolu bir bahçe ver."
Unutulmamalıdır ki, okumak Tanrısal bir değerdir. "OKU", Tanrı'nın insana ilk emridir.
Bu bakımdan, gerek aile, gerekse devlet olarak kitap düşmanlığı yaratmak, işte bir de böylesi bir değerle çatışmaktır özünde.
Sonraki yazı: Karanlık, cehaletle birlikte büyür